Üniversite yıllarımda derslerimi onaylaması gereken danışmanımla tartışıyorduk. Benim yaşlarımda olmasına rağmen öğrenimi boyunca hiç zaman kaybetmediği için ortalamasının da katkısıyla asistanlık kadrosu almış olan danışmanım, standart dışı öğrencisinin ders seçme sürecini anlamakta zorlanıyordu. Sürekli sorular soruyor ve her sorusunun cevabını ilgili dilekçeyi de göstererek veriyordum. Epey sonra benden durumu araştırmak için bir gün istemesi ve uçağımı kaçırmamak için artık havaalanına yola koyulma zorunluluğum sabrımın son demlerini taşırdı. Masasına sertçe vurarak “Ben bu okulda üç dünya kupası izledim, imzala şunu” diye bağırınca kadıncağız kıdemimin etkisiyle sorgu ve suali bırakıp yapması gerekeni yapmıştı. Çünkü herkes gibi o da biliyordu, Dünya Kupası dört yılda bir oynanır...
Kendi ligimizde, takımımızın maçlarıyla oyalanırız. Araya giren Avrupa Şampiyonası aslında Dünya Kupası için bir provadır. Şampiyonlar Ligi, derbi maçları, Almanya, İngiltere, İspanya Ligleri hep ana yemek öncesi aperatiflerdir. Asıl ziyafet dört yılda bir olur.
Bütün yetenekli futbolcuları toparlayan açgözlü büyük kulüpler burada yoktur. Kartlar adeta yeniden dağıtılır. Messi ile Iniesta’nın rakip, Dani Alves ve Marcelo’nun da takım arkadaşı olması sadece Dünya Kupası’nda mümkündür. Futbolcuları bazen de izlemeye alışkın olduğumuzun dışında pozisyonlarda izleriz. Defansif özellikleriyle tanıdığımız orta saha oyuncusu ülkesinin mütevazı takımının oyun kurucusu olarak bize fark etmediğimiz yeteneklerini sergileyebilir. Statlarımızın çimlerinde zaman geçirmiş ve geçiren futbolcuları izlemek de hem keyiftir hem de orada olamamanın avuntusu.
Maradona mı Messi mi sorusunun cevabı da Dünya Kupası içinde saklıdır. Diego’nun kulüp düzeyinde kazandığı başarılar 1990’da Napoli’deki İtalya – Arjantin eşleşmesinde, Napolilerin maça Arjantin bayraklarıyla gitmesini sağlayacak kadar büyüktür. Futbolun asi çocuğunu benim jenerasyonumun gözünde daha iyi yapan neden sadece ezber bozan kişiliği ya da Che Guevara hayranlığı değil kulüp düzeyindeki başarılarının üzerine Dünya Kupası da eklemesidir. Kaldı ki futbolu bıraktıktan sonra tekrar çağrıldığı 1994’de doping aldığı için diskalifiye edilmesi futbol tanrılarını kızdırmış ve Dünya Kupası tarihinin tek golsüz finali Amerika’da olmuştur.
Bütün yetenekli futbolcuları toparlayan açgözlü büyük kulüpler burada yoktur. Kartlar adeta yeniden dağıtılır. Messi ile Iniesta’nın rakip, Dani Alves ve Marcelo’nun da takım arkadaşı olması sadece Dünya Kupası’nda mümkündür. Futbolcuları bazen de izlemeye alışkın olduğumuzun dışında pozisyonlarda izleriz. Defansif özellikleriyle tanıdığımız orta saha oyuncusu ülkesinin mütevazı takımının oyun kurucusu olarak bize fark etmediğimiz yeteneklerini sergileyebilir. Statlarımızın çimlerinde zaman geçirmiş ve geçiren futbolcuları izlemek de hem keyiftir hem de orada olamamanın avuntusu.
Maradona mı Messi mi sorusunun cevabı da Dünya Kupası içinde saklıdır. Diego’nun kulüp düzeyinde kazandığı başarılar 1990’da Napoli’deki İtalya – Arjantin eşleşmesinde, Napolilerin maça Arjantin bayraklarıyla gitmesini sağlayacak kadar büyüktür. Futbolun asi çocuğunu benim jenerasyonumun gözünde daha iyi yapan neden sadece ezber bozan kişiliği ya da Che Guevara hayranlığı değil kulüp düzeyindeki başarılarının üzerine Dünya Kupası da eklemesidir. Kaldı ki futbolu bıraktıktan sonra tekrar çağrıldığı 1994’de doping aldığı için diskalifiye edilmesi futbol tanrılarını kızdırmış ve Dünya Kupası tarihinin tek golsüz finali Amerika’da olmuştur.
Dünya Kupası dört yılda bir olur. Her şey bir ay içerisinde başlar biter. O yüzden her maç, her an değerlidir. Oyuncular maçın her saniyesinde ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışırlar. Teknik direktörler hata yapmamaya çalışırlar. Zira hataların telafisi için dört yıl beklemek gerekecektir ve hata yapanın dört yıl sonra yine Dünya Kupası'nda olacağının da garantisi yoktur.
2010 Güney Afrika’da vuvuzela sesleri birçoğumuzun seyir keyfine limon sıkmıştı. Sesi açınca vuvuzela uğultusu dayanılmaz hale gelirken, sessiz maç izleyince de bir şeyler eksik kalıyordu. Ligimizin yayıncı kuruluşunun iktidar yanlısı refleksleri ve TFF’nin kararları sayesinde tribün sesleri olmadan maç izlemeye oldukça alıştığımız bir sezonu geride bıraktık. Dolayısıyla Brezilya’da seyir zevkimizin zedelenmesi oldukça zor. Sadece ülke genelindeki protestolar... Aklım ve mantığım Dünya Kupası yapılmasını protesto edenlerle olsa da ilk başlama vuruşu heyecanımın önüne hiç bir şey geçemiyor. Çünkü Dünya Kupası, sevdiğin grubun best of albümü gibidir. Favori bir kaç şarkın dışarıda kalsa da bıkmadan dinlersin. Ama işte ah o eksik şarkılar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder