Olayları incelemek için ilk önce Bursa’daki maça gitmek gerekir. Eminim ki “Biz açılımı yaptık, ne mutlu Türk'üm diyene” pankartını oraya asanlar, onun asılmasına izin verenler, misafir seyirciye ve misafir takım futbolcularına yönelik ırkçı tezahürat yapanlar şimdi ortaya çıkan tablodan gurur duyuyorlardır. Yanlış anlamayın, kinaye yapmıyorum. Gurur duyduklarından eminim. Aslında Diyarbakır tribünlerinde asılı olan bir pankart her şeyi açıklıyor; “Bize bir özür borcunuz var”. Evet, Bursa’da yaşananlardan hemen sonra Bursaspor taraftarlarının ve yönetiminin yapması gereken tek şey özür dilemekti. Bunu yapmayanların iki gün önce yaşanan tablodan da gurur duyuyor olması kaçınılmaz.
İlk maç ile bu maç arasında bu sorunu çözebilmek için aylar vardı. Maç haftasına girene kadar ben her iki kulüp yöneticilerinden de bir açıklama duyduğumu hatırlamıyorum. Son bir haftadaki açıklamalar da bir şey ifade etmiyor. Yaşananları hiç anlatmayacağım zaten de her şey olup bittikten sonra her iki kulübün başkanlarının yaptığı açıklamaları dinleyince, bu karşılaşmada yaşananların aslında daha sonra yaşanacak büyük olayların bir habercisi olduğu anlaşılıyor. Başkanların dize gelmeyen sığlıktaki açıklamalarını duydukça, ben şaşırmıyorum ama 2016 Avrupa Şampiyonası için aday olan şehirlere oy verecek Avrupalı federasyon yetkilileri eminim şaşırıyordur. Biz sorunlarımızı bu sığlıkta tartıştığımız sürece benzer ya da daha büyük olaylar yaşayacağız.
Netice itibari ile yaşananlardan sonra muhtemel olarak oynanmadan alınacak üç puanın coşkusu ile takımını karşılayan Bursasporlular, muhtemel cezası sebebiyle sezon geri kalanında seyircili maç oynayamayacak olan Diyarbakırspor’un düşme hattındaki rakipleri kendilerini kazanan, Diyarbakırsporlu futbolcu, teknik ekip ve yöneticiler de kaybeden olarak görmekteler. Oysaki bu ve benzer taşlama eylemleri sonucunda kaybedenin hepimiz, kazananın ise şeytanın kendisi olduğunu ne zaman anlayacağız acaba…