13 Eylül 2013 Cuma

Futbolun da, Sporun da Anlamsızlaştığı Anlar (Ölümpiyat, Basketbol ve Futbol)

2020 Olimpiyat oyunları Tokyo’da yapılacak. İstanbul’un beşinci adaylığı da hüsranla sonuçlandı. Konuya “kına yaksınlar” seviyesinden bakanlar oldukça da Olimpiyatlar yedi tepeli bu güzel şehir için rüya olmaya devam edecek. Aylarca ülkenin bütün meydanlarında sinek ilacı sıkar gibi biber gazı sıkarsan, kahraman polisinin uyguladığı şiddetle hayatını kaybeden insanlardan göz yaşlarını esirgeyip, katillerini de saklarsan, akademik ortamlarda en kıdemli üniversitesine şehircilik açısından yanlış, hukuksal açıdan illegal olan projeyi bahane ederek alenen savaş açarsan, kazanmak için her yöntem mubahtır mottosuyla yetiştirdiğin sporcuların doping rekorları kırarsa, zaten yeterince karışık olan coğrafyanda barışın peşinden gitmen gerekirken savaş çığırtkanlığı yaparsan elbette olimpiyatları daha hazır ve daha güvenilir olan “Tokyo”ya verirler. Olimpiyat’ın ne demek olduğunu ve neler gerektirdiğini anlayıp, kendi hatalarından ders alarak hazırlanmazsan sonraki seçimlerde de senden daha inandırıcı olan adaya oy verecekler. Kazanamadığına üzülmeyen vatandaşlarının da bunun için şimdi olduğu gibi geçerli nedenleri olacaktır.

***
Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda milli takımız yakın tarihinin en kötü performansını sergiledi. Gezi olayları esnasında tepkisini esirgemeyen sporcuyu teknik yada politik nedenlerden ötürü kadroya almayıp, doping cezası almış oyuncunu kaptan yaparsan, son yılların en kötü 12 Dev Adamı’nı izledikleri için üzülmeyenleri de vatan hainliği ile suçlayamazsın. Ülke insanını bu kadar sert çizgilerle birbirinden ayırmak seçim kazandırır mı bilmiyorum ama bu yaratılan gerginlik kontrolden çıkarsa devletin en tepesinden yangına körük tutanları ve onların şakşakçılarını tarih affetmeyecektir.

***
Beşiktaş’ın iyileşen sakatları ve yeni transferleriyle yakaladığı kadro derinliği, Tolunay Kafkas yönetimindeki Kardemir Karabükspor’un güzel başlangıcı, Avrupa kupalarından iki yıl men cezası onandıktan sonra nihayet toparlanan Fenerbahçe, ilk hafta şokunun ardından aldığı altı puanla dümenini Avrupa’ya çevirmeyi başaran Kasımpaşa, Rıza Çalımbay’la seyircisine güven veren Çaykur Rizespor, sezona kötü futbolla başlayan ama buna rağmen iki zorlu deplasmanda yenilmemeyi başaran son şampiyon Galatasaray, transferin son gününde altı transfer yapan ve zorlu maçlarını atlatan Eskişehirspor, Serdar Özkan’ın yeniden hayat bulduğu Elazığspor, sezon başlamadan teknik direktör değiştiren Bursapor, ligimizin en istikrarlı Anadolu kulübü Gençlerbirliği, Roberto Carlos’un Cicinho’lu Sivasspor’u, tescilli kurtarıcı Gekas’ı transfer eden Torku Konyaspor, beklenmedik puan kayıplarına rağmen futbol kalitesiyle seyircisini mutlu eden Kayserispor, kadro revizyonu yerine teknik direktör değişikliğini tercih ettikleri için kronik sorunları devam eden Trabzonspor, verilen araya en çok sevinen takımlardan M.P. Antalyaspor, Fuat Çapa’yla ilk sekizi hedefleyen Kayseri Erciyesspor, ligin tek puanlı ve bol sorunlu takımı Gaziantepspor ve Fatih Terim’le mucize peşinde koşan ulusal takım... Bu 19 takım üzerine naçizane değerlendirmeler yazmıştım. Hatay’dan gelen Ahmet Atakan’ın ölüm haberi bütün cümlelerimi o kadar anlamsızlaştırdı ki... 22 yaşındaki Ahmet, Türkiye katılsa bile Dünya Kupası maçlarını izleyemeyecekse, 18 yaşındaki Medeni, takımının yeni sezon formasını hiç giyemeyecekse, 19 yaşındaki Ali İsmail, Bando Es-Es’le beraber şarkılar söyleyemeyecekse, 20 yaşındaki Mehmet, tuttuğu takım kazandığında arkadaşlarıyla kutlayamayacaksa, 26 yaşındaki Ethem, abisiyle Ulus dolmuşuna binip maç izlemeye gidemeyecekse, 22 yaşındaki Abdullah, yenilse de takımıyla gurur duyamayacaksa ya da genç komiser Mustafa Sarı, artık Adanademirspor maçlarında görev alamayacaksa benim futbol sevgimin ve yazdığım değerlendirmelerin anlamı olmuyor, maçlar ve sonuçları da manasızlaşıyor. Ahmet Atakan’ın ölüm haberi diğerlerinin acısını da canlandırdı. Hiç bir başarı, insan hayatından önemli değildir. Bu genç yürekler için gözyaşı dökmeyenlerin, diğer gözyaşlarının da hükmü yoktur. Bu gençlerin ardından sorumluları bulup cezalandırmak, halktan ve ailelerden özür dilemek yerine iftiralarla karalamayı, yas tutanların üzerine biber gazı sıkmayı tercih edenlere sezonun sonlarında buradan el sallamak umuduyla...