28 Eylül 2009 Pazartesi

ESKİ tas ESKİ hamam

Eskişehirspor gene geçen seneki gibi orta sahasız ve uzun toplarla atağa çıkarak oynayarak Galatasaray'ı gene kilitledi. Eski lider geçen seneden çok farklı olduğunu, geçen yıl iki maçta da yenildiği rakibinden bu sefer bir puan alarak kanıtladı.


Eskişehirspor ve işim sayesinde Türkiye’nin birçok stadında hem normal hem de misafir seyirci tribünlerinden maç izleme fırsatı buldum. Misafir seyirci tribünlerinin insanlık dışı hali bir tarafa, bu tribünlerden en azından maç izleyebilmek bu ülkede bu kadar imkansız bir istek mi? Tüm statlar teker teker yenilenirken yetkililerin bu konuya da özen göstermeleri çok yerinde olacaktır.
Bir de takımını çeşitli sebeplerden sadece deplasman maçlarında izleyebilen biri olarak güvenlik güçlerinin deplasman maçlarına gelen seyircilere yaklaşımından duyduğum rahatsızlığı dile getirmek istiyorum. Gittiğim her maçta potansiyel suçlu, sadece kaba kuvvetten anlayan odun kafalı muamelesi görmekten artık bıktım. Biz de görmüş, geçirmiş, okumuş, yazmış insanlarız. Bu şekilde aşağılanmak bir tarafa, stada gidip küfür bile etmeden evine dönen birkaç adamdan biri olarak kazayla polis sopası yemek bu zihniyette çok düşük bir olasılık değil. Galatasaray – Eskişehirspor maçında polisin ve diğer görevlilerin saygısız tutumu, gereksiz sertliği ve kendi plansızlıklarından kaynaklanan güvenlik zafiyetlerinin yol açtığı sorunlardan ötürü taraftarları suçlayarak, tek çözümü sert müdahalelerde bulmaya çalışması bu ülkeden de, futboldan da, kolluk güçlerinden de, kendinden de soğutuyor insanı.
Bize ayrılan kafesten görebildiğim kadarıyla maç hakkında da bir iki kelam etmek isterim. Rakibin Galatasaray olması ve maçın canlı yayınlanması sebebiyle futbolcuların iyi motive olması, bu sezon temel sorunumuz olan takım savunması yapamama ve geri yaslanınca çok pozisyon verme özelliğimizin en aza indirmemize sebep oldu. Ancak yine de maçta en çok öne çıkan oyuncumuzun Ivesa olması düşündürücü. İkinci yarının neredeyse tamamını klasik Rıza Çalımbay hücum taktiği olan uzun şişirme toplarla pozisyon üretmeye çalışmak olması ise başka bir düşündürücü detay. Bir de bu kadar orta sahasız bir futbol anlayışı ile halen mağlubiyet görmemiş dört takımdan biri olmamız benim açımdan şaşırtıcı bir durum. 1-1 den sonra takımın tamamen kapanması bende korku yarattıysa da bu süre zarfında birkaç karambol dışında pozisyon vermemesi sevindirici. Yapılan oyuncu değişikliklerini de Youla’nın sakatlık sorunundan dolayı 90 dakikayı kaldıramayacağını varsayarak yerinde buluyorum. Ayrıca 1-1 den sonra pozisyon vermememizin sebebinin de bu değişiklikler olduğunu düşünüyorum. Ancak savunma da iyi olan bu takımın hiç pozisyon üretememesinin tamamen zihniyet ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Muhtemelen bir gece önce Antalyaspor - Fenerbahçe maçını izlerken Semih'in son dakika golüne takılan Rıza Çalımbay, takımı tamamen geriye yaslayarak hücum etmeyi hiç düşünmedi (şişirme topları saymıyorum bile). Böylelikle Galatasaray’a ve Rijkaard’a ilk mağlubiyetini tattırma şansını da yok etti. Aslında şuursuzca yüklenen Galatasaray’a galibiyet golünü atmak buna inanan bir teknik ekip ve buna inanan futbolcularla hiç de zor olmazdı. Bizim payımıza hep –di’li geçmiş zaman ekleri düşerken ne diyelim ki; “Sağlık Olsun EsEs”…

Önümüzdeki hafta Kayseri maçı için de birkaç cümle söylemek gerekir ise, bu hücum anlayışı ve olmayan orta saha ile Kayseri’ye gol atmamız kolay olmayacak. Bu hücum ve orta saha anlayışını değiştirmek ise sadece transfer yaparak mümkün olmayacaktır.